Pages - Menu

2 Kasım 2015 Pazartesi

Ben De Bir Kitap Okudum, Benim Hayatım Neden Değişmedi?


Hayatta hepimizin duymaktan gına getirdiği bazı cümleler vardır. “Bir kitap okudum, hayatım değişti” de kesinlikle onlardan biri. Özellikle kişisel gelişim kitaplarının arkasında, yaşam koçlarının web sitelerinde yüksek dozda maruz kalırız buna. Referanslar kısmında bunu söyleyen okurlarından bahsetmeyenin yaşam koçluğu sertifikası geçerli değil, o derece. Fakat aynı kitabı siz okuyunca hayatınızda hiçbir şey değişmiyor değil mi? Siz de pozitif düşünüyorsunuz, siz de mutlu mutlu ortalıklarda geziyorsunuz, siz de herkesi sevmelere falan kalkışıyorsunuz ama tık yok. Acaba bu pozitif düşünme olayları falan sadece şanslı azınlığın işine yarayan şeyler olabilir mi?

Hayır, tabi ki olamaz. Sadece çok basit bir noktayı gözden kaçırıyoruz, hepsi bu.

Hayatınızı değiştirebilecek tek kişi, tek etken, tek unsur var, o da SİZSİNİZ. Bunu hiç öyle kitaplardan, filmlerden, sihirli lambalardan, bacalara sıkışan şişko noel babalardan falan beklemeyin. Olay dönüp dolaşıp sizde düğümleniyor çünkü.

Öncelikle şurada bir anlaşalım: hiç kimsenin hayatı öyle bir tane kitap okudu diye değişmez. Yani mesele sadece okumak değil yeğen; okuduğunu anlamak, uygulamaya koymak ve giderek içselleştirmek. Tabi bunun için öncelikle içinize sinen yöntem/kitap/yazar/öğreti vs’yi bulmak gerekiyor aslında. Erken kalkanın yaşam koçu olduğunu günümüzde, önemli olan insanın kendisine hitap eden, “Evet yaa ben bu işi yaparım hacı” dedirtebilen bir anlatım veya anlatıcı bulmak.

Kişisel gelişim olayına yeni yeni girdiğim sıralarda benim de düştüğüm tuzaklardan biri, kitaplara Alaaddin’in lambası muamelesi yapmaktı. Zannediyordum ki bunları okuyup “Aaaa evet ya, bana da aynen böyle olduydu, adam haklı galiba kııız” falan diye kafa sallamak yeterliydi. Zannediyordum ki, sırf bunları bilmekle hayatım ertesi sabah 180 derece dönecekti. Ben buna o kadar ciddi ciddi inandım ki kitabı bitirdiğimin ertesi günü bir anda bana piyangodan büyük ikramiye çıkmadı, ve dahi o sabah işe giderken lappadanak hayatımın aşkıyla çarpışmadım diye epeyce bozulduğumu hatırlıyorum. Kitaplardaki yöntemleri, verilen egzersizleri ilk okuyuşta hiç sallamadım mesela. Sonra dedim dur ben şunlara bir şans daha vereyim, oturdum aynı kitapları bir daha okudum ve bu sefer uygulamaya da başladım. Sahip olduklarıma şükrettim, insanlara daha güler yüzlü davrandım, içimdeki çocukla muhabbet ettim, bardağın hep dolu tarafına baktım vs vs.. bunları koskoca üç gün boyunca devam ettirdim, ve dördüncü günün sabahı boğaz manzaralı malikanemde uyanmadığım için yine bozum olarak ipin ucunu tekrar bıraktım.  Bu gelgitler artarak devam edince durup bir düşünmeye başladım: Acaba nerede yanlış yapıyor olabilirdim?

Yaptıklarımda içerik olarak yanlış olan hiçbir şey yoktu. Sorun sadece disiplinli hareket etmemem ve sabırsızlığımdı. İnsanın bir konuda değişmeye karar verdiği zaman, bununla ilgili düzenli çalışması gerektiğini yakın zamanda öğrendim. Çünkü hayatımızda yapmak istediğimiz değişiklikler, genelde çocuk yaşlardan beri taşıdığımız ve içimizde çok köklenmiş olan inanç sistemlerini değiştirmek anlamına geliyor. Bu durumda da 20-30 yıllık bir inançtan bahsettiğimizden, 3 günde hop diye değişmemesi çok normal aslında. Esas olan işi düşünce safhasından çıkarıp eyleme dökmek, ve kendi üzerinde gerçekten düzenli bir şekilde çalışmaya başlamak. Bunu belli bir süre devam ettirdikten sonra zaten kendiliğinden alışkanlığa dönmeye başlıyor.

Meselenin bir diğer püf noktası da sabırlı olmakmış meğerse. Dediğim gibi, çok eski ve çok kökleşmiş inanç sistemlerini altüst etmekten bahsediyoruz. Gece Külkedisi olarak yattığımız yataklardan ertesi sabah Cindirella olarak kalkmamamız çok normal, ama dedim ya mucize bekliyoruz biz. Bir tane kitap okuyayım, bir tane hap yutayım, bir tane beyaz tavşan takip edeyim ve hoooop diye hayatım değişsin istiyoruz. Bu tür kitaplar bunu sağlamayınca da hayal kırıklığına uğruyoruz. Oysa o kitaplar, filmler, koçlar bize sihirli formüller üretmek için burada değiller; bize yol göstermek için buradalar, ama arkamıza geçip “Hadi bakalım hophophop değiş tonton” diye bizi yola itmek için değil. Yola çıkma ve o yolda ilerleme kısmı tamamen bize bağlı. Ve emin olun, ilk adımı attıktan sonrası çok çok daha kolaylaşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder