Pages - Menu

18 Kasım 2015 Çarşamba

Çok İsteyin, Ama Çok Da İstemeyin

Bugüne kadar okuduğum bütün kitaplar, izlediğim bütün filmler, video bültenler vs bilimum materyal dönüp dolaşıp hep aynı şeyi söyledi bana: evren çok tatlış, ne istersek veriyor, bir şeyi gerçekten çok yürekten istememiz yetiyor. İsteğimizi beyan ettiğimiz andan itibaren evrenin bir yerinde çarklar dönmeye başlıyor, istediğimiz her neyse bize doğru yola çıkıyor. Bu denkleme göre, bir şeye sahip olmak için onu gerçekten, ama gerçekten istemek yeterli.




Sonra kendi hayatıma döndüm bir baktım; madem bu çekim yasası denen meret herkes için geçerli, madem istesek de istemesek de çalışıyor, o zaman benim hayatımda da işe yaramış olmalıydı. Fakat o güne kadar yaşadıklarıma şöyle bir bakınca gördüm ki, benim hayatta gerçekten çılgıncasına istediğim hiçbir şey olmamış. Dileklerim ya gerçekleşmemiş, ya da tam “Aman beee seninle mi uğraşacaz” diyip vazgeçtiğim anda gerçekleşmiş.

Başta dedim kesin bir pislik var, evrenin bana garezi falan olmalı. Herkeste işleyen bir yasanın bende işlememesinin başka bir açıklaması olamaz çünkü. Sonradan araştırmaya ve kendi üzerimde çalışmaya devam ettikçe anladım ki kimsenin benimle şahsi problemi falan yokmuş, sadece ben isterken biraz kantarın topuzunu kaçırıyormuşum meğerse.

Bir şeyi istediğimiz, ama gerçekten çok istediğimiz zaman, bizi bekleyen en önemli ve en gıcık tuzak o istediğimiz şeye bağımlanmak. Bağımlılık öyle bir alan ki, istediğiniz her neyse burnunuzun dibine kadar gelmiş olsa bile siz onun bağımlısı olmaya başladığınızda, bir kara delik gelip onu yutmuş gibi bir anda kayboluyor. Resmen kişisel gelişimin bölüm sonu canavarı.

Bağımlılık  isteğe, arzuya, hevese çok yakın görünen ama aslında bunlardan en uzak olabileceğimiz nokta. Çünkü içinde “Bu istediğim olmazsa ben ölürüm, biterim, mahvolurum” duygusu barındırıyor. Bu da çok yoğun bir korku olduğu için, isteğin altındaki baskın duygu haline geliyor ve otomatik olarak bu frekanstan yayın başlıyor. Evren de napsın garibim, her frekansa olduğu gibi buna da cevap veriyor; ve bu kadar yoğun bir şekilde korkan kişi ister istemez korkusunu, yani isteğinin yokluğunu yaratmış oluyor.

Aslında tüm bu duyguların altında yatan tek bir temel var; o da istenen şey her neyse, onu bir nevi kurtuluş olarak görmek. Mevcut hayatımızı sevmediğimiz, hayatımızdan memnuniyet duymayı başaramadığımız zaman hayallerimize can simidi gibi sarılıyoruz, ve onları bu hayattan kurtuluş olarak görüyoruz. Zannediyoruz ki o isteğimiz olmadan, gelip de hayatımızı değiştirmeden mutlu olmamız mümkün değil. Hayalimizin gerçek olmama ihtimali bize o kadar korkunç geliyor ki, bunu aklımıza bile getirmek istemiyoruz. Ben de yıllarca yaptım bunu, oradan biliyorum. Zannettim ki ben düşünmeyince evren korktuğumu anlamayacak. Fakat kazın ayağı öyle değilmiş.

Kötü haber: evreni kandırmak mümkün değil, çünkü o düşüncelerimizden önce duygularımızı algılıyor. O korku orada durduğu ve hayalinizin heyecanını bastırdığı sürece de önce onu algılayıp, o yönde yanıt vermeye devam edecek.
Bu noktada “Ay aman aman düşünmeyeyim de olmasın, of yaaa bak yine düşündüm, ayayayay iptaliptaliptaliptal” modunda yaşamak faydasız kalıyor tabi ki. O korkuyu ortadan kaldırmak için, istediğimiz olmasa da mutlu olabileceğimizi algılamak ve bu düşünceyi oturtmak faydalı olabilir. Mevcut hayatımızı mümkün olduğunca güzelleştirip, hayatı olduğu gibi sevmeye başladığımızda zaten frekansımız yükselecek. Hayatı olduğumuz yerde güzelleştirince, eksik olanlar yerine halihazırda sahip olduklarımızın farkına varmaya başlayınca zaten kendimizi daha iyi hissetmeye de başlıyoruz.

İsteğimize bağımlanmamızın sebebi, o istediğimiz şeyin getireceğini düşündüğümüz bir hisse bağımlı olmamız aslında. O hissi önceden hayatımızda yerleştirmeye başlarsak, o isteğe olan muhtaciyet durumu da ortadan kalkmaya başlar. Cümle içinde kullanırsak; diyelim ki güzel bir ilişkimiz olsun istiyoruz ama şu anda bir sevgilimiz yok. Bu durumda tabi çeşitli hayaller kurarız, kendimizce planlar yaparız. Sevgilim olunca kendimi daha özel, daha güzel/yakışıklı, daha bakımlı hissedeceğim vs… gibi. Bunları hissetmek için bir sevgilinin hayatımızda olmasına muhtaç olduğumuzu düşünürüz. Oysa tüm bu hisleri hayatımızda istediğimiz anda yaratabiliriz. Hayatın tadını çıkarmak için kendimizden başka kimseye ihtiyacımız olmadığını fark ettiğimizde, zaten hayat bize güzel olacak J


Hayatı olduğu gibi, olduğu haliyle sevmek bizi her zaman otomatik olarak 1-0 öne taşır. Tüm bu isteklerin, hayallerin hedefi hayattan keyif almak zaten. Siz şimdiden başlayın o keyfi almaya, bırakın o hayaller üstüne gelsin.

fotoğraf: https://www.wanderlustworker.com/how-to-slow-down-and-enjoy-life/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder