Pages - Menu

5 Kasım 2015 Perşembe

Eeee, Daha Gelmedik Mi?

Hayatınızda bir kere bile küçük bir çocukla araba yolculuğu yaptıysanız, bu soruya 3.7 dakikada bir maruz kaldığınız bir gün geçirmişsiniz demektir. Hele ki o çocuk uyumayı sevmeyen bir çocuksa bittiğinizin resmidir. Dakika başı kafasını kaldırır, “Eeee daha gelmedik mi?”, “Ne zaman gelicez ama?”, “Ne kadar dakika sonra gelicez?”, “Anneeea, birazdan ne demek?” gibi ultra yaratıcı sorularla gününüzü şenlendirir. İnsanın böyle durumlarda o arabadan inip yakalarını yırtarak 8 kilometre koşası falan gelir, yani sizi bilmiyorum ama bana öyle oluyor. 





Birinin bir şeyi ısrarla istemesi ne kadar rahatsız edici aslında değil mi? Bir çocuğun masum ısrarı bile olsa, insan sırf istediğini yapmamak için o an onu o arabadan indirmek istemiyor mu?

Peki hayattan, evrenden istediğimiz bir şey hemen olmayınca biz ne yapıyoruz sanıyorsunuz?

Bir düşünün bugüne kadar kaç kere, sırf zamanlamasını beğenmediniz diye, istediniz bir şeyden vazgeçtiniz? Sırf (size göre) zamanında gelmedi diye, evrene gönderdiğiniz kaç siparişten vazgeçtiniz? Kaç kere “Ayyyy bu saate kadar olmadıysa bundan sonra kesin olmaz, aman salla gitsin kız ne uğraşcam” dediniz ve kendinizi yarı yolda bıraktınız?

Evrenin zamanlaması her zaman bizim düşündüğümüz gibi olmayabilir. Biz yolun sonunda varacağımız yeri belirleyebiliriz, ama oraya nasıl gideceğimizi seçemeyiz. Gidiş yolunu ve dolayısıyla zamanlamayı belirlemek tamamen evrene ait. Bazen bir şeyi istediğimiz zaman, isteğimizin heyecanına fazlaca kapılıp bağımlanabiliyoruz. Böyle olunca da sabırsızlanıyor, “Eeeeee hani nerde?” “Ay niye hala gelmedi?” “Kız Süheyla ben demiştim sana o yaşam koçu sahtekar diye, bak gördün mü kazıklandık işte” gibi söylemlerle farkında olmadan evreni darlıyoruz.

İstediğimiz, dilediğimiz, hayalini kurduğumuz her şey aslında evrene verdiğimiz birer sipariş. Ve her siparişte olduğu gibi, bize gelene kadar belirli bir yolculuk yapması gerekiyor. Evrende değişmeyen çok az şey vardır, bu kural da onlardan biridir; benzer enerjiler birbirini çeker. Bir konuyu düşündüğümüzde, evrene onunla ilgili sinyaller yollamaya başlarız. Bu sinyalle hizada olan durum, olay ve kişileri bu şekilde hayatımıza çekeriz. Bu çekim süreci bir yıl da sürebilir, üç yıl da, yirmi dört saat de. Bunun ne kadar süreceğini enerjimiz belirler, ve sabırsızlık enerjisi evrene güvenmemek anlamına geldiğinden, siparişlerimizi kendi elimizle baltalamış oluruz.

Yapacağımız tek şey evrene güvenmek, o siparişin daha düşündüğümüz an yola çıktığını ve eninde sonunda bize geleceğini bilmek. İlk düşünce anından itibaren o arabaya binmiş ve şöföre gideceğimiz yeri söylemiş oluyoruz aslında. O andan itibaren nasılsa o araba bizi gideceğimiz yere götürecek. O yüzden yapılacak en güzel, en keyifli şey sadece arkamıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkarmak.


Bırakın gerisini evren halletsin.

*fotoğraf: http://abcnews.go.com/Health/donating-kidney-complete-stranger-order-save-loved/story?id=30288400

1 yorum:

  1. Like butonu istiyorum bayıldım cunku hatta lutfen benım adıma 100000 like yazarmısınız :)

    YanıtlaSil