Hayatınızda
bir kere bile küçük bir çocukla araba yolculuğu yaptıysanız, bu soruya 3.7
dakikada bir maruz kaldığınız bir gün geçirmişsiniz demektir. Hele ki o çocuk
uyumayı sevmeyen bir çocuksa bittiğinizin resmidir. Dakika başı kafasını
kaldırır, “Eeee daha gelmedik mi?”, “Ne zaman gelicez ama?”, “Ne kadar dakika
sonra gelicez?”, “Anneeea, birazdan ne demek?” gibi ultra yaratıcı sorularla
gününüzü şenlendirir. İnsanın böyle durumlarda o arabadan inip yakalarını yırtarak
8 kilometre koşası falan gelir, yani sizi bilmiyorum ama bana öyle oluyor.
Birinin bir
şeyi ısrarla istemesi ne kadar rahatsız edici aslında değil mi? Bir çocuğun
masum ısrarı bile olsa, insan sırf istediğini yapmamak için o an onu o arabadan
indirmek istemiyor mu?
Peki
hayattan, evrenden istediğimiz bir şey hemen olmayınca biz ne yapıyoruz
sanıyorsunuz?
Bir düşünün
bugüne kadar kaç kere, sırf zamanlamasını beğenmediniz diye, istediniz bir
şeyden vazgeçtiniz? Sırf (size göre) zamanında gelmedi diye, evrene
gönderdiğiniz kaç siparişten vazgeçtiniz? Kaç kere “Ayyyy bu saate kadar
olmadıysa bundan sonra kesin olmaz, aman salla gitsin kız ne uğraşcam” dediniz
ve kendinizi yarı yolda bıraktınız?
Evrenin
zamanlaması her zaman bizim düşündüğümüz gibi olmayabilir. Biz yolun sonunda
varacağımız yeri belirleyebiliriz, ama oraya nasıl gideceğimizi seçemeyiz.
Gidiş yolunu ve dolayısıyla zamanlamayı belirlemek tamamen evrene ait. Bazen
bir şeyi istediğimiz zaman, isteğimizin heyecanına fazlaca kapılıp bağımlanabiliyoruz.
Böyle olunca da sabırsızlanıyor, “Eeeeee hani nerde?” “Ay niye hala gelmedi?”
“Kız Süheyla ben demiştim sana o yaşam koçu sahtekar diye, bak gördün mü
kazıklandık işte” gibi söylemlerle farkında olmadan evreni darlıyoruz.
İstediğimiz,
dilediğimiz, hayalini kurduğumuz her şey aslında evrene verdiğimiz birer
sipariş. Ve her siparişte olduğu gibi, bize gelene kadar belirli bir yolculuk
yapması gerekiyor. Evrende değişmeyen çok az şey vardır, bu kural da onlardan
biridir; benzer enerjiler birbirini çeker. Bir konuyu düşündüğümüzde, evrene
onunla ilgili sinyaller yollamaya başlarız. Bu sinyalle hizada olan durum, olay
ve kişileri bu şekilde hayatımıza çekeriz. Bu çekim süreci bir yıl da
sürebilir, üç yıl da, yirmi dört saat de. Bunun ne kadar süreceğini enerjimiz
belirler, ve sabırsızlık enerjisi evrene güvenmemek anlamına geldiğinden,
siparişlerimizi kendi elimizle baltalamış oluruz.
Yapacağımız
tek şey evrene güvenmek, o siparişin daha düşündüğümüz an yola çıktığını ve eninde
sonunda bize geleceğini bilmek. İlk düşünce anından itibaren o arabaya binmiş
ve şöföre gideceğimiz yeri söylemiş oluyoruz aslında. O andan itibaren nasılsa
o araba bizi gideceğimiz yere götürecek. O yüzden yapılacak en güzel, en
keyifli şey sadece arkamıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkarmak.
Bırakın gerisini
evren halletsin.
*fotoğraf: http://abcnews.go.com/Health/donating-kidney-complete-stranger-order-save-loved/story?id=30288400
Like butonu istiyorum bayıldım cunku hatta lutfen benım adıma 100000 like yazarmısınız :)
YanıtlaSil