Pages - Menu

8 Mart 2014 Cumartesi

Intro

Son zamanlarda ağızlardan düşmeyen, dillere pelesenk olan, bir kısmımızın muhtemelen duymaktan feci sıkıldığımız kalıp: "Akışına bırak." Kendisi yetmiyormuş gibi akışta kal, akışta ol, kendini akışa bırak, akışı engelleme gibisinden zibilyon tane varyasyonu olan bu cümle genç yaşlı, kadın erkek, bilen bilmeyen herkesin dilinde. Terapistlerden yaşam koçlarına, altın günü teyzelerinden bakkal Osman Abi'ye kadar herkes bu cümleye son derece aşina. Fakat bunlardan birine "Ne demek ki bu?" diye sorduğumda, karşımdaki bakışlar bir anda anlamsızlaşıyor, odaklar kayıyor, "Eeeeee...." diye başlayan cümleler kuruluyor.
İlk duyduğumda çok garibime gitmişti aslında. Akışta kalmak da ne ola ki, hem neyin akışı bu? Elektrik akımı mı, su akışı mı? Gideyim şırıl şırıl akan bir derenin ortasında mı dikileyim, ne yapayım?? 
Sonradan anladım ki aslında yapmamız gereken "hayatın doğal akışına güvenmek, direnç göstermemek"miş.
Güvenmek kısmı çok ama çok önemli burada, hatta anahtar kelime. Hani hep derler ya "birşeyi çok istersen mutlaka olur" diye, o iş öyle değil arkadaş. Birşeyi çok istemek kötü değil elbet, ama çok fazla istersen bir noktadan sonra işin içine korku girmeye başlıyor. Ya olmazsa korkusu, ya çok geç olursa korkusu, hadi diyelim oldu ya sonradan kaybolursa korkusu... Bu korkuları yaymaya başladığımız andan itibaren de, istediğimiz o şeye karşı direnç göstermeye başlıyoruz. 
Güvenebilmek işte bu noktada çok önemli. Sadece istediğimizin olacağına değil, sonuç ne olursa olsun her zaman hayırlısının olacağına güvenmek. 
O çok istediğiniz işe alınmama ihtimalini kabullenmek, "demek ki bir yerlerde benim yeteneklerime, isteklerime daha uygun bir iş var" diyebilmek.
O çok aşık olduğunuz adam/kadın size yüz vermediğinde karalar bağlamak yerine, "demek ki bir yerlerde bana daha uygun birileri var" diyebilmek.
O çok beğendiğiniz evi başkası tutarsa, "demek ki bir yerlerde daha güzel, daha büyük, daha aydınlık bir ev var ve beni bekliyor" diyebilmek.
Galiba bu işin en önemli kuralı, istediğine bağımlı olmamanın yanında bir de akışa müdahale etmemek. Yani gidiş yoluna değil, sonuca odaklanmak.
İstediğin evin, işin, ilişkinin, paranın, yatın, katın vs vs.. bir şekilde sana geleceğine inanmak. Oturup günde 3,5 saat "nasıl olacak ki acaba?" diye düşünmek yerine, olduğu zaman nasıl hissedeceğini düşünmek. Aradaki evreleri ise tamamen evrene, Allah'a, karmaya, meleklere; artık her neye inanıyorsanız ona bırakmak.
Bunca yıldır bu konuda okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden ve dinlediğim konuşmalardan anladığım; birşeyi istemekle o isteğin gerçekleşmesi arasındaki süreye 'akış' deniliyor. Ve akışa kesinlikle müdahale etmemek gerekiyor. Çünkü iteleyince, üsteleyince, "hayır ille de böyle olacak" deyince hiçbir zaman öyle olmuyor. 
32 yıllık tecrübeyle sabit.