Pages - Menu

23 Kasım 2015 Pazartesi

Küçük Tatlı Pazartesi Motivasyonları

Tamam kabul, Pazartesiye tatlı demek biraz zor geliyor olabilir. Ama bu seferlik bakış açımızı birazcık değiştirelim istedim. Her yeni gün hayatımızı değiştirmek için yepyeni bir fırsattır, ve şu anda önümüzde yepisyeni, gıcır gıcır, el değmemiş 7 adet fırsat var! Güle güle kullanın :)

Fotoğraf: https://instagram.com/p/-bVoWUoKhz/

19 Kasım 2015 Perşembe

Şair Burada Bana Seslenmiş

Akışta olmak, güvenmek, kabule geçmek... adına ne derseniz deyin, bu kadar güzel özetleyen bir resim daha görmedim. Bunun sabah sabah karşıma çıkmasının da bir hikmeti vardır elbet. Evren bana göz kırpıyor olabilir :) o da ne demek derseniz, yakında detaylı bir yazıyla açıklarım.

18 Kasım 2015 Çarşamba

Çok İsteyin, Ama Çok Da İstemeyin

Bugüne kadar okuduğum bütün kitaplar, izlediğim bütün filmler, video bültenler vs bilimum materyal dönüp dolaşıp hep aynı şeyi söyledi bana: evren çok tatlış, ne istersek veriyor, bir şeyi gerçekten çok yürekten istememiz yetiyor. İsteğimizi beyan ettiğimiz andan itibaren evrenin bir yerinde çarklar dönmeye başlıyor, istediğimiz her neyse bize doğru yola çıkıyor. Bu denkleme göre, bir şeye sahip olmak için onu gerçekten, ama gerçekten istemek yeterli.

15 Kasım 2015 Pazar

Mutlu Mutlu Dolaşıp Adamı Hasta Etmeyin!

İtiraf edelim ya da etmeyelim, kıskançlık denen duygu bir ara illa ki bizi de yakalamıştır. Hayatımızın bir noktasında mutlaka birilerini, bir şeyleri kıskanmışızdır. Bu ille ikili ilişkilerde gördüğümüz, “Saçmalama Aysel, ne demek bu gece kızkıza çıkıyoruz? Otur oturduğun yerde!” temalı kıskançlık gösterilerinden olmak zorunda değil. Yan masanızda çalışan iş arkadaşınızın kıyafetine imrenerek bakıp, ay bende niye yok böylesi diye söylendiyseniz, bu da bir çeşit kıskançlık. Birinin sahip olduğu herhangi bir şeye (ki bu ev olur, araba olur, sevgili olur, mutlu bir gülümseme bile olur) “Bende yok o zaman sende de olmasın, hrrrr pis şey” enerjisiyle baktıysanız tebrikler, nur topu gibi kıskançsınız. En azından o an için kıskançtınız.


11 Kasım 2015 Çarşamba

Niyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar

Bu konuda herhalde artık anlaşmışızdır, evren dürtülmeden çalışmaz. Evren dediğimiz fönlü saçlı, çok bakımlı havayolu hostesi değil;  durduk yere elinde tepsiyle gelip “Ne alırdınız efendim?” diye sormaz. O kendi kendine düşünüp bize kafasına göre bir şeyler vermez; bizim için çalışmasını istiyorsak, onu dürtüp harekete geçirmeliyiz. Bu aslında sandığınızdan daha kolay, ve emin olun çoook daha keyifli bir süreç. Bu süreci başlatmak için atılacak ilk adımın adı: Niyet.


9 Kasım 2015 Pazartesi

Ne Kadar Ekmek, O Kadar Köfte

Başlık sizi aldatmasın, konumuz İstanbul’un kıyıda köşede kalmış efsanevi köftecileri değil. Onu da yazarız bir gün tabi, ama şimdilik mevzumuz her zamanki gibi çekim yasası, evren, enerji falan filan.


Epeydir düşünüyorum, çekim yasasını en basit haliyle nasıl ifade edebilirim diye. Etrafta dolaşan o çok sofistike, çok detaylı tanımlamalar sizin kadar bana da itici geliyor emin olun. “Ruhumuzun tanrısal parçasıyla bir olup, onun enerjisel gücüyle hayatımızda blablabla” denince aval aval bakıyorum, hatta bırakın tanrısalı falan, anlamadığım için kendimi basbayağı salak gibi hissediyorum. Ama geçenlerde internette gördüğüm bir tanım var ki, olayı tam manasıyla özetliyor gibi: Ne kadar ekmek, o kadar köfte.

8 Kasım 2015 Pazar

Pazar Filmi Önerisi: Marslı

Baştan uyarımı yapmak isterim: bahsi geçen filmi izlemediyseniz yazıda bolca spoiler bulunabilir, haberiniz olsun.

Bu aralar odak meselesiyle fazlaca ilgili olduğumdan mıdır, yoksa kendi odağım sürekli negatif olasılıklara kaymaya başladığından mıdır bilmem ama, evren önüme bu konuyla ilgili örnekler çıkarıp duruyor. Son örneği de aylar önce romanını okuduğum ve filmini büyük bir iştahla beklediğim, bir Ridley Scott eseri olan Marslı.

5 Kasım 2015 Perşembe

Eeee, Daha Gelmedik Mi?

Hayatınızda bir kere bile küçük bir çocukla araba yolculuğu yaptıysanız, bu soruya 3.7 dakikada bir maruz kaldığınız bir gün geçirmişsiniz demektir. Hele ki o çocuk uyumayı sevmeyen bir çocuksa bittiğinizin resmidir. Dakika başı kafasını kaldırır, “Eeee daha gelmedik mi?”, “Ne zaman gelicez ama?”, “Ne kadar dakika sonra gelicez?”, “Anneeea, birazdan ne demek?” gibi ultra yaratıcı sorularla gününüzü şenlendirir. İnsanın böyle durumlarda o arabadan inip yakalarını yırtarak 8 kilometre koşası falan gelir, yani sizi bilmiyorum ama bana öyle oluyor. 


2 Kasım 2015 Pazartesi

Ben De Bir Kitap Okudum, Benim Hayatım Neden Değişmedi?


Hayatta hepimizin duymaktan gına getirdiği bazı cümleler vardır. “Bir kitap okudum, hayatım değişti” de kesinlikle onlardan biri. Özellikle kişisel gelişim kitaplarının arkasında, yaşam koçlarının web sitelerinde yüksek dozda maruz kalırız buna. Referanslar kısmında bunu söyleyen okurlarından bahsetmeyenin yaşam koçluğu sertifikası geçerli değil, o derece. Fakat aynı kitabı siz okuyunca hayatınızda hiçbir şey değişmiyor değil mi? Siz de pozitif düşünüyorsunuz, siz de mutlu mutlu ortalıklarda geziyorsunuz, siz de herkesi sevmelere falan kalkışıyorsunuz ama tık yok. Acaba bu pozitif düşünme olayları falan sadece şanslı azınlığın işine yarayan şeyler olabilir mi?