Pages - Menu

15 Kasım 2015 Pazar

Mutlu Mutlu Dolaşıp Adamı Hasta Etmeyin!

İtiraf edelim ya da etmeyelim, kıskançlık denen duygu bir ara illa ki bizi de yakalamıştır. Hayatımızın bir noktasında mutlaka birilerini, bir şeyleri kıskanmışızdır. Bu ille ikili ilişkilerde gördüğümüz, “Saçmalama Aysel, ne demek bu gece kızkıza çıkıyoruz? Otur oturduğun yerde!” temalı kıskançlık gösterilerinden olmak zorunda değil. Yan masanızda çalışan iş arkadaşınızın kıyafetine imrenerek bakıp, ay bende niye yok böylesi diye söylendiyseniz, bu da bir çeşit kıskançlık. Birinin sahip olduğu herhangi bir şeye (ki bu ev olur, araba olur, sevgili olur, mutlu bir gülümseme bile olur) “Bende yok o zaman sende de olmasın, hrrrr pis şey” enerjisiyle baktıysanız tebrikler, nur topu gibi kıskançsınız. En azından o an için kıskançtınız.




Burada size kıskanmak kötüdür, pistir, negatif karma yaratır, döner dolaşır sizi çarpar falan muhabbetine girmeyeceğim merak etmeyin. Evet kıskanmak güzel bir şey değil kabul, ama bambaşka sebeplerden dolayı.

Az önce bahsettiğim şekilde, kıskançlığın altında aslında bizde olmayan bir şeyin başkasında olmasına imrenme duygusu vardır. Bu imrenme size ilham veriyorsa, ay ne güzel yaaa bende de olsa dedirtiyorsa sorun yok, hatta ilham kaynağı olması süper bir durum bence. Ama altta yatan düşünce “Bende yokken onda var, haksızlık bu” olunca, enerjimiz bende yok noktasında sabitleniyor ve evren de otomatikman o kısmı algılayıp, sizde olmama durumunu aynen geri yansıtıyor. Bu durumda da o imrendiğiniz şeyin yokluğunu çoğaltmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.

Kıskançlık özünde negatif bir duygu olduğundan, haliyle bize geri dönüşü de negatif olur. Bizim sahip olamadığımız bir şeye bir başkasının sahip olması bizi üzüyorsa, bu tamamen negatif bir noktadan yola çıkmamızdan kaynaklı. Bu durumda ne kadar karşımızdakine odaklı görünürsek görünelim, aslında kendimize odaklıyız; çünkü çıkış noktamız gördüğümüzün güzelliği değil, aksine onun yokluğu. Kıskanma enerjisini evrene yaydıkça, yayın yaptığımız frekansı da “Bende yok, bende yok, bende yok” noktasına sabitlemiş oluyoruz.

Uydu alıcılardan, full HD TV’lerden, birtakım dijital vıdıvıdılardan önce çocuk olmuş olanlarınız hatırlar belki, minicik bir antenle televizyon izlemeye çalıştığımız yılları. O antenler ufacık bir rüzgarla bile yön değiştirdiğinden zırt pırt görüntü bozulur, karıncalanır, ses gider vs kısacası zaten düdük kadar olan garibim tüplü televizyonlar şekilden şekle girerdi. Böyle durumlarda ne yapardık hatırlıyor musunuz? Genelde evdeki en güçlü kuvvetli erkeği çatıya yollardık ki, çıkıp antenin yönünü değiştirsin ve yayın düzelsin. Ben kıskançlığı da aynı bu şekilde bir bozuk yayın olarak görüyorum. Aslında yapmamız gereken tek şey çatıya çıkmak ve anteni Çamlıca’ya doğru çevirmek, yani bakış açımızı değiştirmek.


Olaya bakışımız değiştiği an, kıskançlık duygusunu dezavantaj olmaktan çıkarıp avantaja bile dönüştürebiliriz. Yani karşımızdaki kişinin sahip olduğu o şey her neyse, bende neden yok diye debelenmek yerine, evrene dönüp “İşte BUNU istiyorum” diye seslenmeyi deneyebiliriz. Bende işe yarayan yöntemi paylaşayım, belki size de faydası olur: Bir dahaki sefer imrendiğiniz bir şey gördüğünüzde hemen durun, ve onun üzerine kocaman bir işaret tabelası koyduğunuzu hayal edin. Gökyüzünde kocaman renkli bir ok belirsin (ben kırmızıyı tercih ediyorum, dikkat çeksin diye J )  ve o imrendiğiniz şeye doğru dönmüş olsun mesela. O anda, tam o anda evrene seslenin, “Ben de istiyorum” diyin. “Müdür şunu bana bi paket yapıver” diyin. Daha o oku gözünüzde canlandırdığınız an eğlenmeye başlayacaksınız, inanın. Eğlendiğiniz, güldüğünüz sürece de yayın frekansınız değişecek, anten dönmeye başlayacak ve istediğinizin size vereceği neşeye sabitlenecek. Oradan sonrası da zaten hep dediğim gibi; yayını bir parça olsun pozitife çevirince, arkası çorap söküğü gibi geliyor.

fotoğraf: http://www.thedrinksbusiness.com/2015/07/jealousy-breeds-alcoholism-claims-study/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder