Bu konuda
herhalde artık anlaşmışızdır, evren dürtülmeden çalışmaz. Evren dediğimiz fönlü
saçlı, çok bakımlı havayolu hostesi değil;
durduk yere elinde tepsiyle gelip “Ne alırdınız efendim?” diye sormaz. O
kendi kendine düşünüp bize kafasına göre bir şeyler vermez; bizim için
çalışmasını istiyorsak, onu dürtüp harekete geçirmeliyiz. Bu aslında
sandığınızdan daha kolay, ve emin olun çoook daha keyifli bir süreç. Bu süreci
başlatmak için atılacak ilk adımın adı: Niyet.
Niyet
kavramının en basit tanımını bulmak için 1,5 saatlik bir yolculuk süresince
kafa patlattım, ve en sonunda şu karara vardım: Niyet denen şey aslında bizim isteklerimizle ilgili evrene verdiğimiz açık
adres.
Yol tarifi
değil, tek başına semt adı da değil; sadece ve sadece varmak istediğimiz net ve
spesifik sonuç, yani açık adres.
Farzedelim
ki yıllardır aynı şirkette çalışıyorsunuz, bir türlü istediğiniz gibi
zam/terfi/prim vs alamıyorsunuz, artık yavaştan sıtkınız sıyrıldı ve yeni bir
iş istiyorsunuz. Çoğumuz bu noktada CV’sini güncelleyip önüne gelene dağıtmaya
başlar, ama aslında olması gereken ilk adım, istediğimiz yeni işle ilgili bir
niyet koymak.
Niyet
koyarken en önemli şey, sonuçla ilgili olabildiğimiz kadar net olmak. Sadece “İyi
bir iş istiyorum işte yaa” diyip geçmek yeterli olmuyor; önemli olan sizin ‘iyi
bir iş’i nasıl tanımladığınız. Belki maaşı daha yüksek, belki daha iyi bir
pozisyonda çalışabildiğiniz, belki evinize daha yakın bir iş… Ama siz bunları
tanımlamadan evrenin bunları bilmesi mümkün değil. Evren maalesef o müdavimi
olduğunuz restoran gibi çalışmaz; ona gidip de “Sen bize ortayı donat dayı”
dediğiniz zaman mükellef bir sofra kuramaz size. Ona menüden istediğiniz her
şeyi tek tek seçip söylemelisiniz ki, sonuçta tam istediğiniz gibi bir sofraya
oturup yemeğin tadını çıkarın.
Burada bir
çoğumuzun yaptığı hata da, net olayım derken aşırı spesifik olmak. Yani işle
ilgili detayları belirlemek kısmı okey, o zaten olması gereken. Ancak bu işin
hangi şirkette olduğuna, hangi yoldan bulunacağına, işin nereden nasıl
geleceğine kadar indirgediğimiz noktadan itibaren evrenin işine burnumuzu
gereksiz yere sokmuş oluyoruz. Oysa bizim için asıl önemli olan istediğimizi
nasıl elde ettiğimiz değil. Evren ilkokul matematik öğretmeni değildir; o gidiş
yoluna puan vermez, sadece varmak istediğimiz sonucu önemser. Ve emin olun ki o
olabilecek bütün yolları, varılabilecek bütün noktaları bizden çok çok daha iyi
biliyor. Biz daha ona adresi tanımlamaya başladığımız anda o zaten o adrese en
kısa gidiş yolunu hesaplıyor ve bizi otomatik olarak oraya doğru yönlendirmeye
başlıyor.
Bu noktada “Eeeee
onu tanımlama buna karışma, ne anladım ben bu işten?” diyorsanız, işin püf
noktasına gelip dayandık demektir. Yapacağımız şey çok basit: sadece yeni
işimizle ilgili şartları, mümkün olduğunca pozitif
tanımlar kullanarak ifade etmek. Örneğin; mevcut işimizde zam alamamaktan
şikayet ediyorsak, maaşımın yerinde saymadığı bir iş demek yerine gelirimin xxx lira olduğu bir iş demek. Veya
insanların suratsızlığından şikayetçiysek pozitif
insanların olduğu, keyifli bir iş ortamı sipariş etmek. Odağımızı ne kadar
çok istediklerimizde tutarsak, evrenin işleyişini o kadar hızlandırmış oluruz.
Niyetimizi koyduk,
haydi hayırlısı diyorsak bir sonraki adımımıza geçebiliriz: niyetimizi
vizyonlamak. Bu da bir başka yazının konusu.
fotoğraf: http://zerozeronews.it/mail-cuore-batticuore/
fotoğraf: http://zerozeronews.it/mail-cuore-batticuore/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder