Hayır, ben
her girdiği şirkette CEO’luğa kadar yükselip zirvede bırakmış, süper başarılı
bir iş kadını değilim. (En azından şimdilik değilim. Dünyaya Fortune 500
listesinden sesleneceğim günler de gelecek, o ayrı mevzu.) 100 ünlü zengin
yöneticiye sorup, tek popüler cevap falan da almadım. Burada paylaşacaklarım,
sadece ve sadece kendi kişisel gözlemlerimden ibaret.
Şu anda
sokağa çıksanız ve önünüze gelen herhangi birine ‘Başarının sırrı nedir sizce?’
diye sorsanız, en sık duyacağınız cevaplardan biri muhtemelen ‘Çok çalışmak’
olacaktır. Ne de olsa ‘Hayat zordur’ kodunun tavan yaptığı bir toplumda
yaşıyoruz (ki bu da bambaşka bir yazının konusu). Bu cevabı, az farkla ‘Disiplinli
olmak’ takip edecektir sanırsam. Arkasından odaklanmak, kendini adamak, gelişmek/eğitim
almak, sosyal hayata önem vermek, spor yapmak falan gibi sayısız cevap
gelebilir. Bunların hiçbiri yanlış değil elbette, hepsi bir şekilde insanı
başarıya götürebilecek yöntemler. Ama aslında her zaman, kesin olarak işe
yarayacağından yüzde yüz emin olabileceğimiz tek bir yöntem var: keyif almak.
Hep
söylüyorum ya, enerjimizin yüksek olması hayatımızı her alanda her zaman çok
kolaylaştıran bir etken. Güne başlarken enerjimiz ne kadar yüksek olursa o
kadar önde başlıyoruz, ve de gün içinde olan olaylardan etkilenme oranımız o
kadar az oluyor. Şunu da kabul etmemiz gerekir ki, bu yazıyı okuyanlardan bir
çoğu sabahları yataktan işe/okula gitmek için kalkıyor ve kalkış anı çoğu zaman
“alarmı ertelemek-ikinci alarmı da ertelemek-üçüncü alarmın sülalesini sevgiyle
anmak” şeklinde oluyor. Çünkü biliyoruz ki, o yataktan kalkınca çok da
bayılmadığımız, sırf para için katlandığımız, vaktimizin çoğunu bir sonraki
tatile gün saymakla geçirdiğimiz işlerimize gitmek zorunda kalacağız.
Tamam kabul,
pozitif enerji anlatacağım diye yola çıkan bir yazı için çok karamsar bir
tablo. Ama bir yandan da çok tanıdık değil mi? Gelin bu tabloyu tersine
çevirelim.
Hayatta en
çok yapmak istediğiniz şeyi bir düşünün; en sevdiğiniz, sizi en çok mutlu eden,
düşündükçe sizi deli gibi heyecanlandıran o hayalinizdeki işi… Belki kurumsal
hayatı bırakıp, o koca koca maaşları elinizin tersiyle itip küçük bir cafe
açmayı hayal ediyorsunuz. Belki dilediğinizce resim yapmak istiyorsunuz, belki
dünyayı dolaşıp muhteşem fotoğraflar çekmek, belki çalıştığınız alanda kendi
işinizi kurmak… bir an için bunu elde ettiğinizi hayal edin. Düşünün ki her
sabah kalkıp o sevdiğiniz, istediğiniz
işi yapmaya gidiyorsunuz. Sizce o zaman o yataktan nasıl çıkardınız? Alarma
küfrederek mi, yoksa ‘Güzel bir gün daha beni bekliyor’ diye düşünerek mi?
Sevdiğimiz
işi yaparken, o işe ne verebileceğimize ve ne katabileceğimize odaklanmamız çok
daha kolaylaşıyor. Sevmediğimiz bir işi sırf para için yaptığımızda gün içinde
saatleri, hafta boyunca da günleri sayarız; sürekli “bitse de gitsek” kafasında
yaşadığımız için tabi ki verimli olmamız çok zorlaşır. Oysa severek yaptığımız
bir şeyi düşünelim; o sırada saatler geçmesin isteriz, keyfimiz tavan olur.
Daha da önemlisi, ben bu işi nasıl daha güzel yapabilirim, ben bu işe ne
katabilirim diye düşündüğümüz için ortaya çıkan sonuçtan da genelde memnun
kalırız. İşte bu yüzden, başarılı olabilmenin en kolay ve en keyifli yolu
yaptığın şeyi sevmekten geçiyor.
Tabi ki
hemen şu anda işimizi gücümüzü bırakıp, istifayı basıp hayalimizdeki işe
zıplamayı falan önermiyorum. Yapabiliyorsanız ne mutlu, hiç durmayın. Ama şu
anda öyle bir şansınız yoksa da, sevdiğiniz her neyse ona kıyısından köşesinden
başlamak da enerjimizi yükseltebilir. Yapmak istediğiniz her neyse hafta sonu
ona daha çok zaman ayırmak, akşam işten gelip boş boş dizi izlemek yerine
konuyla ilgili kitap okumak/araştırma yapmak, hatta belki uygun bir kurs bulup
başlamak bile olabilir. Belki bunlar çok ufak adımlar, ama başlangıç için
yeterli. Önemli olan konuyla ilgili enerjinin yükselip, hevesin artması. Bu da
başlangıç için yeter de artar bile J
Herkes
sevdiği işi yapsa, dünya şu ankinden çok çok daha güzel bir yer olurdu. O halde
bir yerlerden başlamak, gerisini de evrene havale etmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder