Kişisel
gelişimi sürekli “Hani kuşlar ağaçlar, binbir renkli çiçekler” diye yaşamak
zannedenlere sesleniyorum; o iş öyle değil. Yani kişisel olarak gelişince bütün
dünyayı sevmeye falan başlamayacaksınız, hayatınız bundan sonra kadife kumaştan
kırmızı halıda yürür gibi pürüzsüz akmayacak. Hoş zaten bu şekilde olmaması çok
daha iyi, çünkü sürekli olarak aynı duyguda yaşamak hiç sağlıklı bir durum
değil aslında. Bi nevi araba kullanmak gibi düşünün, hangimiz arabayı gün
içinde sürekli aynı viteste sabit kullanabiliyoruz? O yolların kasisi var,
viyadüğü var, otobanı var, İstanbul’da yaşıyorsanız cart diye önünüze
fırlayıveren minibüsü var; var oğlu var.
Evet iyimser
olmak güzel, mutlu olmak daha da güzel ama hayatı sürekli aynı frekanstan
yaşamanın çok da sağlıklı bir durum olduğunu söyleyemeyiz. Her şeyden önce,
bunu gerçekleştirebilme ihtimalimiz çok çok çok düşük. Kabul, hayatımızı
kendimiz yaratıyoruz, insanları ve olayları düşüncelerimizle çekiyoruz. Yani
sürekli mutlu olabilmek için sürekli, ama sürekli, ama sürekli pozitif
düşünmemiz gerekiyor. Bu da demek oluyor ki zihnimizden hiçbir zaman, hiçbir
şekilde en ufak bir negatif düşünce geçmeyecek. Bunu başarabilmek için
zihnimizden geçen her düşünceyi devamlı olarak kontrol altında tutmamız
gerekir. Bahsettiğimiz zihin de saniyenin onda biri kadar sürede dahi yüzlerce
düşünce üretebilen bir kapasiteye sahip, böyle bir zihinden geçen her türlü
düşünceyi her saniye kontrol altında tutmamız mümkün bile değil.
Duygularımızı
aslında trafik ışıkları gibi düşünebiliriz. Pozitif duyguda olduğumuzda, yani
kendimizi mutlu, huzurlu, keyifli hissettiğimizde yeşil ışıkla karşı karşıyayız
demektir. O anlar evrenin bize “Hayatında istediklerini yaratıyorsun, yolun
açık, buradan dümdüz devam aslanım” dediği anlar. Negatif olarak gördüğümüz duygularsa
tam tersi; aslında hayatımızın, gitmesini istediğimiz yönün tam zıttına doğru
ilerlediği anlamına geliyor. Bu gibi anlarda ruhumuzun bizimle konuşmayı bıraktığını
zannediyoruz ya, aslında o ruh bizimle konuşmaya hala devam ediyor. Sadece normal
normal oturup derdini anlatmak yerine imdat çığlıkları atıyor, hepsi bu.
Negatif duyguları
kırmızı ışık gibi görmeyi başarırsak, kendi işimizi de epeyce kolaylaştırmış
oluyoruz. Böyle zamanları daha iyi değerlendirmek için, trafikte kırmızı ışıkta
yaptığımız gibi kısa süreli frene basmak faydalı olabilir. Tek fark şu; araba
kullanırken kırmızı ışıkta yapacak bir şey yok, boş boş durup ışığın yeşile
dönmesini beklemekten başka tabi. Kendi hayatımız söz konusu olduğundaysa o
ışığın ne zaman yeşile döneceği tamamen bize bağlı. Böyle zamanlarda bir durum
değerlendirmesi yapıp, hayatımızın hangi alanı error veriyor diye bir bakmak
faydalı oluyor. Virüslü alanı tespit ettikten sonra “Düzeltmek için ne
yapabilirim? Kendimi daha iyiye taşımak için ne yapabilirim?” sorularını sorabiliriz. Emin olun cevap her
zaman geliyor.
Sürekli mutlu
olmak, neşeli olmak imkansız değil; hatta mutluluğun dış etkenlerden bağımsız,
tamamen kişinin kendine bağlı bir kavram olduğunu farzedersek kolaylıkla mümkün
olabilir. Ama kendimizi sürekli dağdan döne döne inen Heidi modunda yaşamaya
zorlamak da ruhsal açıdan çok yorucu kabul edelim. Esas olan dengeyi tutturmak,
ve ibreyi çekebildiğimiz kadar pozitife çekmek. Gerisi de her zaman söylediğim gibi,
çorap söküğü gibi geliyor.
fotoğraf: http://halcyonprocess.com/emotional-contagion-infect-others-positive-feelings/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder