Pages - Menu

6 Ocak 2016 Çarşamba

Çek Ordan Duygulara Bi Ayar

Kişisel gelişimi sürekli “Hani kuşlar ağaçlar, binbir renkli çiçekler” diye yaşamak zannedenlere sesleniyorum; o iş öyle değil. Yani kişisel olarak gelişince bütün dünyayı sevmeye falan başlamayacaksınız, hayatınız bundan sonra kadife kumaştan kırmızı halıda yürür gibi pürüzsüz akmayacak. Hoş zaten bu şekilde olmaması çok daha iyi, çünkü sürekli olarak aynı duyguda yaşamak hiç sağlıklı bir durum değil aslında. Bi nevi araba kullanmak gibi düşünün, hangimiz arabayı gün içinde sürekli aynı viteste sabit kullanabiliyoruz? O yolların kasisi var, viyadüğü var, otobanı var, İstanbul’da yaşıyorsanız cart diye önünüze fırlayıveren minibüsü var; var oğlu var. 


Evet iyimser olmak güzel, mutlu olmak daha da güzel ama hayatı sürekli aynı frekanstan yaşamanın çok da sağlıklı bir durum olduğunu söyleyemeyiz. Her şeyden önce, bunu gerçekleştirebilme ihtimalimiz çok çok çok düşük. Kabul, hayatımızı kendimiz yaratıyoruz, insanları ve olayları düşüncelerimizle çekiyoruz. Yani sürekli mutlu olabilmek için sürekli, ama sürekli, ama sürekli pozitif düşünmemiz gerekiyor. Bu da demek oluyor ki zihnimizden hiçbir zaman, hiçbir şekilde en ufak bir negatif düşünce geçmeyecek. Bunu başarabilmek için zihnimizden geçen her düşünceyi devamlı olarak kontrol altında tutmamız gerekir. Bahsettiğimiz zihin de saniyenin onda biri kadar sürede dahi yüzlerce düşünce üretebilen bir kapasiteye sahip, böyle bir zihinden geçen her türlü düşünceyi her saniye kontrol altında tutmamız mümkün bile değil.

Duygularımızı aslında trafik ışıkları gibi düşünebiliriz. Pozitif duyguda olduğumuzda, yani kendimizi mutlu, huzurlu, keyifli hissettiğimizde yeşil ışıkla karşı karşıyayız demektir. O anlar evrenin bize “Hayatında istediklerini yaratıyorsun, yolun açık, buradan dümdüz devam aslanım” dediği anlar. Negatif olarak gördüğümüz duygularsa tam tersi; aslında hayatımızın, gitmesini istediğimiz yönün tam zıttına doğru ilerlediği anlamına geliyor. Bu gibi anlarda ruhumuzun bizimle konuşmayı bıraktığını zannediyoruz ya, aslında o ruh bizimle konuşmaya hala devam ediyor. Sadece normal normal oturup derdini anlatmak yerine imdat çığlıkları atıyor, hepsi bu.

Negatif duyguları kırmızı ışık gibi görmeyi başarırsak, kendi işimizi de epeyce kolaylaştırmış oluyoruz. Böyle zamanları daha iyi değerlendirmek için, trafikte kırmızı ışıkta yaptığımız gibi kısa süreli frene basmak faydalı olabilir. Tek fark şu; araba kullanırken kırmızı ışıkta yapacak bir şey yok, boş boş durup ışığın yeşile dönmesini beklemekten başka tabi. Kendi hayatımız söz konusu olduğundaysa o ışığın ne zaman yeşile döneceği tamamen bize bağlı. Böyle zamanlarda bir durum değerlendirmesi yapıp, hayatımızın hangi alanı error veriyor diye bir bakmak faydalı oluyor. Virüslü alanı tespit ettikten sonra “Düzeltmek için ne yapabilirim? Kendimi daha iyiye taşımak için ne yapabilirim?”  sorularını sorabiliriz. Emin olun cevap her zaman geliyor.


Sürekli mutlu olmak, neşeli olmak imkansız değil; hatta mutluluğun dış etkenlerden bağımsız, tamamen kişinin kendine bağlı bir kavram olduğunu farzedersek kolaylıkla mümkün olabilir. Ama kendimizi sürekli dağdan döne döne inen Heidi modunda yaşamaya zorlamak da ruhsal açıdan çok yorucu kabul edelim. Esas olan dengeyi tutturmak, ve ibreyi çekebildiğimiz kadar pozitife çekmek. Gerisi de her zaman söylediğim gibi, çorap söküğü gibi geliyor. 

fotoğraf: http://halcyonprocess.com/emotional-contagion-infect-others-positive-feelings/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder