Bir insana “Hayalini
kurduğunuz her şey gerçekleşebilir” dediğim anda, genelde aldığım iki popüler
cevap vardır. Karşımdaki ya inanmaz, küçümser bir tavırla “Ne yani, ben şimdi
piyangodan bana bir trilyon çıktığını hayal etsem gerçek mi olacak?” der; ya da
sinirlenir, “Eeee ben yıllardır beyaz atlı prensimi hayal ediyorum, nerde o
zaman bu adam??!” diye bana çemkirir, sanki ben prensini tutup bir ağaç
gövdesine bağlamışım da benim yüzümden gelemiyormuş gibi. Bu iki enteresan
sorunun da tek bir cevabı var aslında: Evet, bu bahsettiğimiz hayallerin ikisi de basbayağı gerçek
olabilir, ama kardeşim hayal kurmanın da bir adabı var!
İstediklerimize
ulaşmanın en keyifli, en eğlenceli ve en zahmetsiz yöntemlerinden bir tanesi
de; dilediğimiz her neyse, onun gerçekleşmiş halini hayal etmek. Veya son
dönemlerin popüler deyişiyle, isteklerimizi vizyonlamak.
Kendimizi istediğimiz
evde otururken, istediğimiz işte çalışırken, rüyalarımıza giren o muhteşem aşkı
yaşarken, banka hesabımıza bakıp tam da hedeflediğimiz miktar parayı o hesapta
görürken hayal etmek.
Bu hayalleri
kurmanın en büyük faydası şu; artık bilimsel olarak da kanıtlandı ki beyin,
gerçekle hayal arasındaki farkı bilmiyor. Biz ne hayal edersek, o an onu gerçek
zannediyor ve bedenimize gerçekmiş gibi tepkiler vermesini emrediyor. Bunu anlamak
için öyle bilimsel deneylere falan da bakmaya gerek yok; en basit, en gündelik
haliyle düşünün: Korku filmi izlerken neden korkarız? Sonuçta izlediğimiz şey
bir film, alt tarafı herhangi bir perde veya ekran üzerine yansıtılan bir
görüntü. O an etrafımızda, izlediğimiz filmdeki hayali canavarların veya
kötücül katillerin bulunması, gelip bizi ham yapması mümkün bile değil. Peki
biz o filmi izlerken, bunun alt tarafı bir film olduğunu bildiğimiz halde neden
korkuyoruz ki? Çünkü beynimiz gözünün önündeki görüntünün hayal veya gerçek
olduğunu anlamıyor, sadece içeriğe bakıyor. O içerik de korkunç olduğu için,
beyin, sinir sistemine korkmasını söylüyor ve tüm organlar da buna göre tepki
veriyor.
Bu durumda, niyetlerimiz
daha gerçek olmadan biz gerçekleşmiş hallerini hayal etmeye başladığımızda, o
niyetlerin hissiyatını da ufaktan yakalamaya başlayacağız demektir. Hayallerimiz
gerçek olduğu zaman hissedeceklerimizi şimdi, burada, olduğumuz yerde
hissetmeye başlayacağız. Bu sayede o hayallerin frekansına kendimizi
yaklaştıracağız, ve hayallerimizin gerçek olma sürecini de otomatik olarak hızlandırmış
olacağız.
Bundan sonrasında
düşebileceğimiz iki tane gıcık tuzak var, tecrübeyle sabit. Birinci tuzağımız uçmak, yani olduğumuz yerin çok uzağında
hayaller kurmak. Mesela normal bir apartman dairesinde otururken, milyon dolarlık
malikaneler hayal etmek; ayda birkaç bin lira ile normal normal geçinirken,
trilyonluk banka hesapları hayal etmek gibi. Bu hayallerin gerçek olmayacağını
kimse söyleyemez, tabi ki mutlaka bir gün olurlar. Ama olduğumuz yerden fersah
fersah öteye varmak, büyük ihtimalle epey uzun sürecektir. Bu zaman zarfında da
muhtemelen moraller bozulacak, yüzler düşecek, hayaller mutluluk vermek yerine
acı vermeye başlayacak. Bir hayal ettiklerimize, bir de mevcut hayatımıza bakıp
“Aman yaa bu iş olmayacak hacı” diyeceğiz ve vazgeçeceğiz. Oysa hayallerimizi
olduğumuz yere mümkün mertebe yakın tutup, küçük
küçük adımlara bölerek gitmek çok daha kolay ve keyifli. Mesela gelirimizin
bir anda milyonlara çıkması çok uzak bir hedefken, başlangıç olarak %10-20
civarında artması daha da keyif verecek bir hedef olabilir. Örnekler ve
miktarlar burada tamamen size bağlı tabi ki.
İkinci ve
daha da gıcık tuzağımız ise, aşırı
detaycılık. Bu çevremde en sık düşüldüğünü gördüğüm tuzaktı, özellikle de
ilişki hayal ederken. “Yanınızdaki insanın detaylarına takılmayın, sadece
hissetmek istediklerinizi tarif edin diyoruz; eee o zaman adamı nasıl hayal
edeceğiz arkadaş?” diye diye dolandık uzunca bir süre. Sonradan anladık ki olay
adamı hayal etmek değilmiş, olay tamamen kendini
hayal etmekmiş. O ilişkiyi yaşayan siz nasıl
bir siz olurdunuz? Nasıl gülerdiniz, nasıl konuşurdunuz? Veya hayalinizdeki
işte çalışıyor olsanız, veya hayalinizdeki paraya kavuşmuş olsanız… nasıl yaşardınız? Sıradan bir gününüz
nasıl geçerdi? İşte bunlara odaklandığımız zaman, tamamen kendi duygularımızı
düşünüp hayal etmiş oluyoruz; ve otomatikman kendimizi devreden çıkarıp
detayları işin uzmanına, evrene teslim etmiş oluyoruz.
Hayal kurmak
güzeldir ama unutmayın, gerçekleştirmek daha güzeldir. Ve her zaman yaptığımız
gibi, gidiş yoluna değil de varmak istediğimiz sonuca odaklanmak her şeyi çok
kolaylaştırır. Keyifli hayaller dilerim hepinize! :)
fotoğraf: http://firepowerteams.com/imagination-a-natural-business-resource/
Şahane bir yazı :) Konuşma dilinde çok kıymetli mesajlar ve bilgiler içeriyor.Yüreğine sağlık ...
YanıtlaSil