2015’in En
Popüler Kelimeleri Top 100 listesi yapılsa, affetmek
rahatlıkla ilk 3’te yer alır diye düşünüyorum. Akışta kalmak gibi, duyan
tekrarlıyor ama kimse gerçekte ne anlama geldiğini bilmiyor. Kişisel gelişim
meselesine ucundan kıyısından bulaşan herkes birbirini affetme peşinde. Affetmek
aslında çok faydalı ve önemli, ama birçoğumuzu da zorlayan bir nokta.
Zorlanmamız da aslında (bence) olayı epeyce yanlış anlamamızdan kaynaklanıyor.
TDK’ya göre
affetmek, “bağışlamak, hoşgörü ile karşılamak, mazur görmek” anlamına geliyor.
Bu tanıma göre hareket edersek herkesi affetmek; her durumu ve her olayı alttan
almak, insanlara sürekli gülmek ve sevgi göstermek, asla kimseye kin gütmemek,
bizi sinir edenlere zinhar ağız burun girmemek, onlar bize dalsa bile “Al annem
al, buraya tam vuramadın gel bi daha dene” demek anlamına gelebiliyor. Tabi ki
her durumda ve her olayda birebir bu anlamıyla işlemeyebilir, işletmeye
kalkarsak da biraz çuvallayabiliriz.
Bizi (en azından
beni) en çok zorlayanlardan biri de geçmişte bize haksızlık etmiş, kalbimizi
kırmış insanları; üzerimizde o veya bu şekilde iz bırakan olayları affetmek. Çünkü bu insanları affedersek sanki onlara hak verecekmişiz,
ve bize yaşattıkları her şeyi aslında hak ettiğimizi kabul edecekmişiz gibi
hissediyoruz. Kabul ediyorum, haksız yere işten çıkaran patronu affetmek, onun
iyiliğini istemek çok kolay bir şey değil. Hele ki aldatan eski sevgiliye bakıp
da “Canım yaaaa, o da mutlu olmayı hak ediyor, ay yazık ablası ona” falan demek
hepten imkansız. Bunu diyebiliyorsanız zaten şu anda bunları okumayı falan bırakın,
gidin Tibet’te bir dağ tapınağına yerleşip çokonat rengi kıyafetler giyin, biz
de sizden akıl almaya gelelim. Ben şahsen, bana bile isteye kötülük yapan bir
insan için (en azından şimdilik) “Ay o da iyi olsun inşallah” diyemiyorum, ki
benim anladığım anlamıyla affetmek bu değil zaten.
Aslında olay
burada mazur görmek, öbür yanağımızı çevirmek falan değil; mümkün mertebe umursamamak. Yaşadıklarımıza, o
üzüntülere, acılara takılıp kalmamak. Malumunuz ne düşünürsek, ne hissedersek
kendimize onu çekiyoruz. İçsel olarak hangi duyguyu beslersek, hayatımızda o
duygunun katlanarak büyümesine sebep oluyoruz. Haliyle üzüntülerimize
takıldığımız zaman, bu üzüntüler istediği kadar geçmişte kalmış olsun, yolun
ilerisine de tıpatıp aynı üzüntülerin tohumlarını ekiyoruz. İşte bu yüzden
affetmediğimiz olaylar, bir şekilde dönüp dolaşıp farklı farklı insanlar
vasıtasıyla bizi tekrar tekrar buluveriyor. Bu yüzden, illa tamamen hak vermek,
empati kurmak, güzel duygular beslemek falan şart değil; ama arkamızı dönüp
kendi yolumuzda yürümeye devam etmek şart. Çünkü bunu yapmadığımız sürece o
olaydan, durumdan, insandan özgürleşmemiş ve aynı deneyimi hayatımıza yeniden
davet etmiş olacağız.
Dediğim
gibi, önemli olan düşüncede pozitifliği korumak. Yaşadığımız her şeyde her
zaman bir hayır olduğuna, evrenin yolun devamına çok güzel sürprizler
sakladığına, o sürprizlere ulaşmak için gidilecek tek yolun buradan geçtiğine
inanmak. Biz neye niyet edersek edelim, büyük resmi bizden çok daha iyi gören evren
bizi o niyete taşıyacak zaten. Bu yüzden hangi yollardan geçmiş olduğumuz
önemli değil, nasılsa yolun sonunun nereye çıkacağı belli J
fotoğraf: bloomberg.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder