Pages - Menu

21 Ocak 2016 Perşembe

Tam Affediyorum, Bi Gülme Geliyo Tövbe…

2015’in En Popüler Kelimeleri Top 100 listesi yapılsa, affetmek rahatlıkla ilk 3’te yer alır diye düşünüyorum. Akışta kalmak gibi, duyan tekrarlıyor ama kimse gerçekte ne anlama geldiğini bilmiyor. Kişisel gelişim meselesine ucundan kıyısından bulaşan herkes birbirini affetme peşinde. Affetmek aslında çok faydalı ve önemli, ama birçoğumuzu da zorlayan bir nokta. Zorlanmamız da aslında (bence) olayı epeyce yanlış anlamamızdan kaynaklanıyor.


TDK’ya göre affetmek, “bağışlamak, hoşgörü ile karşılamak, mazur görmek” anlamına geliyor. Bu tanıma göre hareket edersek herkesi affetmek; her durumu ve her olayı alttan almak, insanlara sürekli gülmek ve sevgi göstermek, asla kimseye kin gütmemek, bizi sinir edenlere zinhar ağız burun girmemek, onlar bize dalsa bile “Al annem al, buraya tam vuramadın gel bi daha dene” demek anlamına gelebiliyor. Tabi ki her durumda ve her olayda birebir bu anlamıyla işlemeyebilir, işletmeye kalkarsak da biraz çuvallayabiliriz.

Bizi (en azından beni) en çok zorlayanlardan biri de geçmişte bize haksızlık etmiş, kalbimizi kırmış insanları; üzerimizde o veya bu şekilde iz bırakan olayları affetmek. Çünkü bu insanları affedersek sanki onlara hak verecekmişiz, ve bize yaşattıkları her şeyi aslında hak ettiğimizi kabul edecekmişiz gibi hissediyoruz. Kabul ediyorum, haksız yere işten çıkaran patronu affetmek, onun iyiliğini istemek çok kolay bir şey değil. Hele ki aldatan eski sevgiliye bakıp da “Canım yaaaa, o da mutlu olmayı hak ediyor, ay yazık ablası ona” falan demek hepten imkansız. Bunu diyebiliyorsanız zaten şu anda bunları okumayı falan bırakın, gidin Tibet’te bir dağ tapınağına yerleşip çokonat rengi kıyafetler giyin, biz de sizden akıl almaya gelelim. Ben şahsen, bana bile isteye kötülük yapan bir insan için (en azından şimdilik) “Ay o da iyi olsun inşallah” diyemiyorum, ki benim anladığım anlamıyla affetmek bu değil zaten.

Aslında olay burada mazur görmek, öbür yanağımızı çevirmek falan değil; mümkün mertebe umursamamak. Yaşadıklarımıza, o üzüntülere, acılara takılıp kalmamak. Malumunuz ne düşünürsek, ne hissedersek kendimize onu çekiyoruz. İçsel olarak hangi duyguyu beslersek, hayatımızda o duygunun katlanarak büyümesine sebep oluyoruz. Haliyle üzüntülerimize takıldığımız zaman, bu üzüntüler istediği kadar geçmişte kalmış olsun, yolun ilerisine de tıpatıp aynı üzüntülerin tohumlarını ekiyoruz. İşte bu yüzden affetmediğimiz olaylar, bir şekilde dönüp dolaşıp farklı farklı insanlar vasıtasıyla bizi tekrar tekrar buluveriyor. Bu yüzden, illa tamamen hak vermek, empati kurmak, güzel duygular beslemek falan şart değil; ama arkamızı dönüp kendi yolumuzda yürümeye devam etmek şart. Çünkü bunu yapmadığımız sürece o olaydan, durumdan, insandan özgürleşmemiş ve aynı deneyimi hayatımıza yeniden davet etmiş olacağız.

Dediğim gibi, önemli olan düşüncede pozitifliği korumak. Yaşadığımız her şeyde her zaman bir hayır olduğuna, evrenin yolun devamına çok güzel sürprizler sakladığına, o sürprizlere ulaşmak için gidilecek tek yolun buradan geçtiğine inanmak. Biz neye niyet edersek edelim, büyük resmi bizden çok daha iyi gören evren bizi o niyete taşıyacak zaten. Bu yüzden hangi yollardan geçmiş olduğumuz önemli değil, nasılsa yolun sonunun nereye çıkacağı belli J


fotoğraf: bloomberg.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder