Pages - Menu

27 Ekim 2015 Salı

Odaklanmak Ya Da Odaklanmamak, İşte Bütün Mesele



Biliyorum, hepiniz sosyal medyada 'İyi düşün iyi olsun anneemmm' diye ahkam kesen komşu kızından; her Pazartesi bıkmadan usanmadan 'Günaydınnnn herkese iyi haftalarrrr' yazan iş arkadaşından; 'Ay bakın ben okula giderken ne güzel manzaralı yollardan geçiyorummm oleeyy' diye fotoğraf paylaşan İremsu'dan çok sıkıldınız. Çünkü hepimiz işten/okulundan nefret ediyoruz, sabah ilk kahvemizi içmeden önce aşırı huysuz oluyoruz, üstüne bir de bununla gurur duyuyoruz. Hele ki bir insanın Pazartesi sabahına mutlu uyanmasını anlamak, hiçbir boyutta mümkün olamaz, değil mi?

Size çok şaşırtıcı bir haberim var:
Bu insanlar mutlu olmakta haklılar. Hem de çok haklılar.

Nasıl mutlu oluyorlar onu da anlatayım; sadece güzel ve iyi olana odaklanarak.



Odak konusu, bu aralar kafayı tümden Çekim Yasasıyla ve nasıl işlediğiyle bozmuş olan bendenizin aklını en çok karıştıran konulardan biri. Yıllar önce, iki saatte tamamını okuyup 'Bu ne saçma şeymiş meh' diye kenara attığım The Secret'la başlayan kişisel gelişim yolculuğumun en zorlayıcı durağı. Çünkü konuyla ilgili bulabildiğim 237562876 tane daha materyali okuduktan sonra anladım ki; işin sırrı aslında istediğin daha olmadan, olmuş gibi hissedebilmekten geçiyor. Bu da takdir edersiniz ki her babayiğidin harcı değil. 

Diyelim ki yeni bir iş bulmak istiyorsunuz; daha iyi şartları olan, daha yüksek maaşlı, belki daha çok tatilli, belki evinize daha yakın. Bu işi istiyorsunuz çünkü halihazırdaki işinizden memnun değilsiniz, veya belki de memnun olmayıp şikayet edecek bir işiniz bile yok. Böyle bir durumda, olduğunuz yeri değiştirmenin en rahat ve hızlı yolu zaten öyle bir işiniz varmış gibi hissetmek.

Diyelim ki yeni bir ilişki istiyorsunuz, çok güzel, huzurlu, keyifli bir ilişki. O ilişki daha ortada yokken, o adam/kadın size ufuk çizgisi kadar uzakken bile yanınızdaymış gibi mutlu hissetmeyi başardığınız an o sizin.

Diyelim ki yeni bir ev istiyorsunuz; şimdikinden daha büyük, daha aydınlık hatta belki daha lüks, daha bahçeli, daha yeşillikli bir ev. Şu an artık istemediğiniz, içinde afakanlar basan evinizde yaşarken, yeni evinizdeymiş gibi hissedin.

Bunu yapmak düşündüğünüzden daha kolay aslında. Bir şeyi istediğimiz zaman, bir hayali ilk defa kurduğumuz zaman içimizde onunla ilgili büyük bir heyecan hissederiz. Ama günler geçip de o hayal gerçek olmayınca ufaktan bozulmaya başlarız. Evrenin bizi unuttuğunu düşünür, kendimizi şanssız hissederiz. Yavaş yavaş odağımız hayalimizin güzelliğinden, o hayalin yokluğunun verdiği acıya doğru kaymaya başlar.

İşte o noktadan sonra işin sırrı, odağımızı güzel yerlere geri çekmekten geçiyor. Hayatımızın şu anda da güzel olduğunu fark etmek gerekiyor. Bunu yapmanın da en kolay yolu hayatın güzel yanlarına odaklanmak tabi ki.

Biliyorum, hepinizin “Aman yaaaa sensin günaydın” diye söylene söylene kalktığınız o Pazartesi sabahlarını,”Ohhh iyi ki sağlıklıyım da yataktan kalkabiliyorum” diye kalktığınız sabahlara çevirmek çok kolay gelmiyor şu anda. Ama aslında biraz pratikle olmayacak bir şey değil.

Yarın sabah bir düşünün bakalım, sizin güne şükrederek başlamak için kaç sebebiniz var? Düşünün bakalım şu anda, olduğunuz noktada kendinizi bir parçacık da olsa daha iyi hissetmek için ne gibi sebepleriniz var?  


1 yorum:

  1. Yazılarınıza bayılıyorum anlatım dılı cok keyıflı cok akıcı :))) kalemınıze yanı klavyenize saglık :))

    YanıtlaSil