Başlığı görünce lütfen “Allah Allah” demeyin,
kafayı hepten sıyırdığımı düşünmeyin, hele benden umudunuzu kesmeye hiç
kalkışmayın, vallahi darılırım. Bahsettiğim depresyon türü, ciddi tıbbi bir
rahatsızlık olan ve ancak tedaviyle geçebilen depresyon değil; hepimizin dönem
dönem yaşadığı, biraz zor günler geçirince girdiğini sandığı güya depresyon.
Mutsuzluğu yücelten ve mağduriyet kavramına adeta
tapan bir dünyada yaşadığımızın farkındayızdır umarım. Bir insan ne kadar
üzgünse o kadar dikkat çekiyor, hatta sırf ilgi toplamak için bunalıma girmiş
numarası yapanlar da var, onlar apayrı bir paralel evren. Ama benim anlatmak
istediğim, arada sırada üzülmenin, bunalmanın ve dahi cinnetlik derecede darlanmanın
insana aslında faydalı olabileceği.
Hiç düşündünüz mü, bunalımlı ve zor dönemlerden
sonra nasıl toparlanır insan? Neden toparlanır? Aslında sebebi çok basit; bir
süre sonra sıkılmaktan sıkılırız. Kendimize dahi tahammül edemeyecek hale
geldiğimizde, durur ve “Ben kendime bunu neden yapıyorum?” deriz. O alandan
çıkmaya karar verdiğimiz andan itibaren değişmeye başlarız, ve etrafımızdaki
dünya da bizimle beraber değişmeye başlar. Üzüntüden sevince, yorgunluktan
enerjiye, mutsuzluktan mutluluğa doğru gitmeye başlarız. Çünkü aslında, neşe ve
mutluluk bizim doğal hakkımız olmanın da ötesinde, zaten doğal halimizdir. Biz
ne kadar o doğal halden kendimizi uzaklaştırsak da eninde sonunda mutlu olmaya
döneriz, çünkü aslında doğamız budur. Ve evet, kendimizi mutluluktan
uzaklaştıran sadece biziz. Etrafımızdaki hiçbir olay, durum veya insan, biz
izin vermedikçe bizi üzemez. Güç vermediğimiz hiçbir düşünce, inanmadığımız
hiçbir söz, umursamadığımız hiçbir olay bizi etkileme şansına sahip değil.
Olaylardan ve insanlardan etkilenmeyi biz seçiyoruz; karşılarında mutsuz
olmayı, sevinmeyi, öfkelenmeyi, şaşırmayı seçen hep biziz. Ve hayat boyu bu
seçimlerin sonuçlarını yaşayan da yine biziz.
Yaşadıklarımız karşısında önemli olanın ne
hissettiğimiz olduğunu sanıyoruz, ama aslında hislerimiz düşüncelerimizin
sonucunda ortaya çıkıyor. Duygularımızı yaratan biziz, ve bunu bilinçli veya
bilinçsiz, mutlaka düşüncelerimizle yapıyoruz. Düşüncelerimizin sorumluluğunu
alıp, onları yönetmeye başladığımız andan itibaren ise hayatımız da aynı
doğrultuda değişmeye başlıyor. Bazen de bunu fark edebilmenin yolu, bir süre
mutsuzluk vitesinde yaşayıp, sonunda “Eeehhh yetti gari” diye isyan etmekten
geçiyor. Buradan sonrası zaten aydınlık, ferahlık, çayırlık çimenlik oluyor
genelde.
Hepimiz düşüncelerimizden ve hislerimizden
sorumluyuz, ancak bazen bu sorumluluğu elimize almanın ve hayatımızı
değiştirmenin yolu düşmekten geçiyor. Düşün ki, daha da güçlü ayağa kalkın.
Mutsuzluğu yaşayın, onun içinden geçin ve ona gülümseyin ki, daha büyük bir
mutluluğun kapısı önünüzde ardına kadar açılsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder